13/11/2015
İnsan yaşadığı hayata değer katmadan, üretmeden varolduğunda hayatın
sırrını yakalamış olur mu diye bir soru soracak olsak elbette birçoğumuz
bu soruya olumsuz cevap verecektir. Çünkü yaratan Rabbin adıyla okumaya
başlayan insan kendi hayatı ile birlikte çevresindeki tüm hayatlara da
farklılık ve farkındalık getirmeye başlayacaktır. Varlık bilincini
kazanmanın duyarlılığı ile kendini inancı uğruna feda edecek bir hayatı
maliyetlerinin çok olması pahasına tercih edecektir.
Peygamber (as)’ın hayatı bir ramazan ayında değişmişti. Yalnız
peygamberin mi onunla beraber ona iman eden tüm müminlerin hayatı…
Kur’an öyle mucize bir kitaptı ki dokunduğu her kalbi değiştiriyor ve
insanın kendisiyle birlikte tüm evreni yeniden okumasını sağlıyordu.
Kur’an Mekke ile birlikte tüm dünyayı değiştiriyordu. Çünkü “insanlık
için en doğru yolu gösteren, hak ile batılı ayırt eden” belki yeni
olmayan ama eski vahiylerin güçlü bir şekilde tekrarlandığı ve temsil
edildiği çok güçlü bir söz olarak ramazan ayında resule ilka edildi.
Ramazan ayları işte bu yüzden kutsal ve değerli ve Kur’an’ın en çok
tefekkür edilmesi gereken aylardan biridir.
Mekke oligarşisi oldukça zalim, halkı sınıflara bölmüş aşağı
tabaka ve elit tabaka olarak yaşam standartları oluşturmuş, güçlünün
işlerinin yürüdüğü, mazlumun hayatın içerisinde hiçbir emniyetinin
olmadığı bir yaşam düzeneğini kurmuştu. Birçok putlar ile de ideolojik
boşluğu doldurma gayretinde olup insanları narkozlamaktaydılar. Ne de
olsa bütün bunların bir sebebi vardı ve herkes bu sebebe rıza
göstermeliydi. Cahiliye dönemi Mekke tarihine baktığımızda bugünün
resmini de görmemiz pekala mümkündür. Çünkü zaman değişse de zulüm aynı
zulümdür. Dünün Lat, Menat, Uzza ve Hübel putu yerine bugün partiler,
ideolojiler, liderler ve konjonktür putu gelmiştir. Toplumsal sınıflar
yine sosyete ve avam olarak bölünmüş, ekonomi daima karteller lehine
işlemekte olup halkın büyük bir çoğunluğu asgari ücretli köle ve aynı
zamanda zihinleri modern putlarla narkozlanmış halinden memnun
kölelerden kurulmuştur. En çok vergi kölelerden alınmakta, en pis ve
tehlikeli işler kölelere yaptırılmakta ama en çok kazanan daima
efendiler olmakta tıpkı Mekke oligarşisinde olduğu gibi. Ne var ki Mekke
oligarşisi zulmünü ebedi kılamamıştır. Sebebine gelince ramazan ayının
27. gecesinde Resule Hira mağarasında inen vahyin ilk ayetleridir. Vahiy
süreci son nebiye inmeye başladığında Mekke sokaklarında rüzgar bile
farklı esmektedir artık. O şehre farklı bir iklim gelmiştir, havası
değişmiştir. Bilal ilk defa sorgulamaktadır efendisini, Sümeyye varlık
bilincini farketmeye başlamıştır, Ali, Ebubekir, Hatice ve daha
niceleri… Mekke sokaklarında insanların yürüyüşü bile değişmiştir. Artık
herkesin kafasında bir soru, bir düşünce ve bitip tükenmeyen gelgitler…
Muhammed bir mecnun mu, şair mi, sihirbaz mı, masalcı mı? Yoo bunların
hiçbiri olamaz. Çünkü anlattığı, okuduğu şeyler toplumun temel
dinamiklerine, insanın kalbine öyle tesir ediyor ki her şeyin yerini
değiştiriyor ve olması gereken hakikate doğru sürüklüyor önüne kattığı
her şeyi. Kalbiyle düşünebilen herkesin soyu sopu ne olursa olsun,
toplumsal katmanın neresinde olursa olsun kabul etmek zorunda kaldığı
hakikatler artık açıktan bütün toplumu kuşatmış durumdadır. Artık
Mekke’de gündem Muhammed (as)’dir ve onun Oligarkları rahatsız eden
sözleridir. Mekke’de sayıca azdırlar ama tüm Mekke onları konuşmaktadır.
Öyle güçlü bir söz vahyedilmiştir ki nebiye Mekke’nin kodamanları artık
uyku-tünek yitirmiştir.
Ve hayat devam eder… Yıllar ilerler. Müslüman topluluklar
adına utanmadan İslam dedikleri kanlı medeniyetler kurarlar. Tarih
içinde bunlara, Emeviler, Abbasiler, Endülüs Emevi Devleti, Selçuklular,
Osmanlılar vs. derler. Nedense bu sayılan medeniyetlerde Kur’an Mekke
sokaklarında okunduğu gibi okunmaz. O zaman anlaşıldığı gibi anlaşılmaz.
Zalimler için bir güvence mazlumlar için ise bir zulüm aracına dönüşür
vahiy. Efendiler efendiliklerini, Karunlar servetlerini Hamanları eliyle
güçlendirir. Bugün yine bizim ülkemizde vahyin en çok okunduğu
zamanlardayız. Ama ne var ki vahyin rüzgarı Mekke sokaklarındaki gibi
esmemekte, Bilaller, Sümeyyeler varlık bilinçlerini farketmemekte.
Zalimler zulmüne devam etmekte ve modern köleler bundan hoşnut, hayatın
doğal bir akışı olarak bu zulmü kabullenmekteler. Ekonomi yine
kartellerin lehine büyümekte, halk daha çok açlıkla yüzleşmekte, en pis,
en tehlikeli işleri avam yapmakta ama en çok vergiyi de onlar ödemekte
ve en çok kazanan yine efendiler olmaktadır.
Oysa bizim yıllar öncesinde dinlediğimiz hikaye farklıydı.
Kur’an dokunduğu her kalbi, girdiği her evi, dolaştığı her
caddeyi-sokağı ve dahi şehri baştan aşağı değiştiriyordu. Peki şimdi ne
oldu da insanlar yorumlarıyla Kur’an’ı değiştirmeye kalktılar. Ne oldu
da Nebilerin varisleri olan alimler alim olmayı bir kenara bırakarak
entelektüel bir bakışla Haman olma yoluna gittiler. Ne oldu da Kur’an’ı
terkedilmiş olarak bıraktılar ve kitap yüklü eşekler oluverdiler. Birçok
sebep söylenebilir… Mesela Allah resulüne teklif edilen ve resul
tarafından kesin bir dille reddedilen daha çok para, kadın, makam
şimdilerdeki entelektüellere de teklif edilmiş ve uzlaşmaya gidilmiş
olabilir. Ama mesele bu değil vahyin bu kadar hakikatleri ortaya
koymasına karşın, insanı, toplumu harikulade çözümlemesine karşın, şunu
da eksik bırakmış diyebileceğimiz hiçbir şey yokken nasıl olur da vahiy
bugün insanı ve toplumu baştan aşağı değiştirmez. Yeni gireceğimiz
ramazan ayının Kur’an’ın anlaşılmadan çokca okunması yerine bizi
Hiramızdan çıkarıp kendimizi, evimizi, sokağımızı, caddemizi ve dahi
şehirlerimizi nasıl değiştirebileceğimizi tefekkür etme imkanı vermesini
diliyorum. Aksi takdirde yeryüzünde işlenen her türlü zulümde bizim de
parmağımız olacaktır.